"Annemin fincanları " |
Küçük kızın hayallerini süsleyen yolculuğu, gözünü alamadığı, etrafı ince ince boyanmış porselen kahve fincanlarına olan hayranlığı ve onun üzerinde kurduğu onca hikâye…
Çok garip değil mi? Evet kendimden bahsedeceğim bugün. küçük
hayallerimin büyük kahramanı çocukluğum. Almanya'da doğdum ben, İstanbullu bir
ailenin ikinci kızıyım. Henüz o zamanlarda beş kardeşiz, sonradan yedi olduk:
D. Neyse bana gelecek olursam, her zaman düşünen kendimce masal kahramanları
gibi derinlere dalıp, maceralara atılan bir düş Prensesiydim.
Yaşımız daha küçük annem ve babam çalışıyorlar bizde kreşe
gidip geliyoruz. Düzenli bir hayatımız var. Âmâ monoton asla değil. Anne ve
babam gezmeyi, eğlenmeyi, eğlendirmeyi çok severdi. Sabahları çok erken bir
saatte olsa, anne ve babamızın kahvaltı hazırladığını hatırlarım. Babam bize
maymun taklidi yapıp güldürür, annem ise hepimizi doyurma telaşına girerdi. Çok
uslu kardeşlerdik hiç üzmedik biz ailemizi. Okula gidip geldikten sonra
yemeklerimizi ya evde ya da arabaya atlar, neresi olursa olsun bir restorana
gider yerdik. Evde video izlemeyi de çok severdik. Ailem Türkiye sevgisini
aşılamak için Türk filmleri alsalar da genelde ya western ya da müzikal ve
komedi izlerdik. Rock Hudson, Elizabeth
Taylor, Jerry Lewis o dönemin Amerikalı tüm oyuncuları bizim evimize konuk olurdu.
Annem çok severdi müzikal dolayısı ile çoğu zaman da opera bale ne varsa dinler
ve izlerdik. O ahenkle yetiştik, büyüdük biz.
Hiç unutmam, ben biraz da Alaturka da bir kızdım, neden
bilmem ama.!!”Birazda Türk genim var sanırım o ağır basıyordu: D.” Aile
dostlarımız vardı ,düzenli onlara gidip gelirdik. Semiha teyzelere gittiğimiz
zamanlar “Onlar çok sevecen bir aile idi.” roman müzikleri çaldığın da babamla
karşılıklı raks ederdik. Ben romanları o zamandan belli çok severim.
Mağazaların önünden geçerken kendimi süzerdim çok rüküştüm belli. Bir edalar bir havalar. Hep bir mimik vardı bende. Derler ya çocuk yedisinde neyse yetmişinde de o olur diye, evet daha küçüktü yaşım demek ben doğuştan öyleydim. Ailenin en kibar, en süslü en dans eden kızı olarak zamanlarımı geçiriyordum. Almanya'nın ve Avrupa’nın birçok şehrine seyahatlerimiz de olurdu.AHHH UNUTAMADIKLARIM ...
Neden mi anlattım bunca şeyi? evet kısa ayrıntılar ,ancak mevzunun akibeti için önemli detaylar. Peki
konuya gelecek olursak, şimdi yazacaklarım sonrasında fark ettiğim gerçeklerin hikayesi.
Annemin kuralları da vardı elbet. Uslu çocuklar olsak ta, aile terbiyesi de olmalıydı.
Mesela erken yatmak, temiz olmak, gittiğimiz yerlerde bir şeyler istememek ve
en önemlisi evde bize ait olmayan değerli eşyaların dokunulmaması. Anne ve
babamız çok zevkli ve meraklı kişiler olduğundan her yemek çeşidine ait
porselen tabaklar, kristal bardaklar, biblolar o kadar güzellerdi ki ancak
içlerinde her zaman dokunmak istediğim iki şey vardı dokunamadığım. İlk geldikleri
yıllar da annemi çok seven, yaşlı bir Alman teyze çok eskilere dayanan, iki
fincan takımını hediye etmiş. Hatıraları olan bu değerli antikanın büyük bir
sevgiyle anneme armağan edilmesi ölmeden önce miras gibiymiş sanki.
O kadar güzellerdi ki varlık için de yaşayıp onca şeye sahip
olsak ta onlar bana izlediğim filmlerde ki karakterlerin kullandığı fincanları
anımsattığından karşılarına geçip bakar dururdum. Hele bir keman solo
dinlenmesin evde. Başlardım onlarla hayal kurmaya. " Ülkemin yaşam tarzını bilmiyorum, o yüzden kendi yaşadığım yer ve
filmler de izlediklerim dışında bir hayal kuramam tabi.”
Genel de büyümüş güzel bir kadın olurdum.Up uzun siyah saçlarımla , her zaman bol kabarık elbiseler giyermişim güya , bir prens çıkarmış karşıma ve biz çiçeklerin üzerin de koşup sonra çok mutlu bir sarayımız olurmuş,hayalim bitince huzurla açardım gözlerimi. Bir başka gün ise yine fincanların karşısına geçip kendimi kovboy kızı olarak görürdüm. Elimde tabanca at sırtın da kötü adamları şerife teslim ederdim. Hayallerimin sınırı yoktu o kahve fincanlarına bakıp bakıp çok senaryo kurmuşluğum vardır. Çocuğum ben gülmeyin bana bir kız çocuğu pembe hayalleri olan. İnanın şimdi yazarken gözlerim yaşardı birden. Ne çok özlemişim ben çocukluğumu anlamsız anlamlı hayallerimi. Sokakta yetişemedik biz sadece okul, sanırım iki yaşından belli sebeple bütün gerçeğimiz ailemizin içindeydi. Seneler sonra ülkeme döndüm. Yaşamadığımız bilmediğimiz bir hayata bu dönemi başka bir yazım da anlatırım şimdi zaten çok uzun süreceğinden roman olur.
Genel de büyümüş güzel bir kadın olurdum.Up uzun siyah saçlarımla , her zaman bol kabarık elbiseler giyermişim güya , bir prens çıkarmış karşıma ve biz çiçeklerin üzerin de koşup sonra çok mutlu bir sarayımız olurmuş,hayalim bitince huzurla açardım gözlerimi. Bir başka gün ise yine fincanların karşısına geçip kendimi kovboy kızı olarak görürdüm. Elimde tabanca at sırtın da kötü adamları şerife teslim ederdim. Hayallerimin sınırı yoktu o kahve fincanlarına bakıp bakıp çok senaryo kurmuşluğum vardır. Çocuğum ben gülmeyin bana bir kız çocuğu pembe hayalleri olan. İnanın şimdi yazarken gözlerim yaşardı birden. Ne çok özlemişim ben çocukluğumu anlamsız anlamlı hayallerimi. Sokakta yetişemedik biz sadece okul, sanırım iki yaşından belli sebeple bütün gerçeğimiz ailemizin içindeydi. Seneler sonra ülkeme döndüm. Yaşamadığımız bilmediğimiz bir hayata bu dönemi başka bir yazım da anlatırım şimdi zaten çok uzun süreceğinden roman olur.
Ancak büyüyüp kocaman bir kadın olduktan sonra öğrendiğim bir şey var ki, hayatın gerçekleri o kahve fincanına bakıp masallar yazdığım, senaryolar kurduğum hayallerden çok farklıymış. Annemin fincanları ve ben.
Kendi hayatımdan aldığım bu kesit için de yalnız olmadığımın
bilincindeyim. Nice insanlığın çocukken kendince oluşturduğu bir "BEN" kahramanı hep olmuştur. Yaşam biçimlerimiz her ne olursa olsun. Bizim masum
hayallerimizi yıkan, bizi hayatta sebepli sebepsiz üzen kişiler, olaylar.
Âmâ şunu asla unutmayın bu yaşamın için deki en değerli varlık sizsiniz. Kendinize zaman ayırın hayallerinizi hiç bırakmayın. Karşınıza kim gelirse gelsin, ne olursa olsun, bir yerden tekrar başlamak yine sizin elinizde. Bir kere geldiğimiz bu dünyanın en büyük rolünü sen oynuyorsun. Kimsenin sizin masalınıza girmesine izin vermeyin. Sevgiyle kalın.
Âmâ şunu asla unutmayın bu yaşamın için deki en değerli varlık sizsiniz. Kendinize zaman ayırın hayallerinizi hiç bırakmayın. Karşınıza kim gelirse gelsin, ne olursa olsun, bir yerden tekrar başlamak yine sizin elinizde. Bir kere geldiğimiz bu dünyanın en büyük rolünü sen oynuyorsun. Kimsenin sizin masalınıza girmesine izin vermeyin. Sevgiyle kalın.
Evet sen bugünün kahramanısın.
Yazan: Pınar Albayrak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder